Hakimiyetin İki Keskin Ucu: Monarşi vs Demokrasi
Klanlar döneminden modern zamanlara kadar hiçbir insan topluluğu düzensiz bir yaşam stilini benimsememiştir. Genel geçer kural ve kaidelerin yardımıyla birlikte yaşamı başarabilmişler ve kanunlar ışığında sorunlarını çözebilmişlerdir. Tabi bu süreçte tarih, birbirinden tamamıyla farklı sistemlere şahit olmuştur. Biz bu yazımızda taban tabana farklı olan iki sistemi ele alacağız; demokrasi ve monarşi.
Monarşi, genel olarak tek elden yönetim usulünü ifade eder. Siyasi erk devletin en üst kademesinde yer alan hükümdarın elinde bulunur. Sınırsız yetkiye sahiptir. İstediği kanunu yürürlüğe koyabilir ya da kaldırabilir. Demokraside durum farklıdır. Demokratik yönetimler başlı başına monarşilere terstir. Hüküm ve icra kolları ayrıdır. İktidar yine devletin en üst mevkisinde bulunur fakat yetki alanı kısıtlıdır. Anayasa parlamento tarafından oy birliği ile belirlenir. Esas gaye halka hizmet etmek ve toplumsal eşitliği sağlamaktır.
Monarşilerde iktidarın babadan oğula geçmesi, hâkim gücün yüzyıllar boyu bir ailenin elinde bulunmasını sağlar. İşlerin iyiye ya da kötü gitmesi durumu asla değiştirmez. Demokraside seçim hakkı iktidarın kolayca değişmesini sağlayabilir. Fakat her iki sistemde de ani değişiklikler bir darbe ya da derdest usulüyle gerçekleşebilir. İtalya’da Mecidi ailesinin tahttan al aşağı edilmesi, Cesar Bogia katliamı bunun monarşideki örnekleridir. Ve Türkiye’deki darbeler de demokratik yolsuzlukların güzel bir misali sayılabilir. Buradan bakıldığında iki sistemde de mevcut iktidara son vermenin usulsüz yolu birbirinden tamamen farksızdır.
Monarşileri sadece siyasi boyutta ele almak yanlış olur. Tek hükümdara bağlı bir devletin diğer tüm unsur ve kurumları yine o hükümdarın kanılarına bağlı olacağından bu sistemde bir düzensizliğin olduğunu da itiraf etmek gerekir. Mesele monarşilerde din ve devlet işleri iç içedir. Hükümdarın şahsi inancı resmi devlet dini olarak telakki ettirilir. Roma’nın, Bizans’ın Hristiyanlığa giriş hikayeleri bu noktada iyi bir örnek teşkil edecektir. Diğer taraftan demokrasi din ve devlet işlerinin birbirinden tam anlamıyla ayrılmasını ister. İki farklı kurumun tek bir erk tarafından yürütülmesine karşıdır. Bu anlamda laiktir. Ama hemen belirtmek gerekir ki demokrasi ve laiklik de aynı şey değildir.
Genel olarak Monarşinin antik çağlardan kalma, ilkel bir devlet yönetim usulü olduğu kabul görür. Buna mukabil demokrasinin de çağdaş bir sistem olduğu sınıf ve mevki ayırt etmeksizin herkesi eşit bir konumda değerlendirdiği düşünülür. Bunun doğruluğu siz okuyucularımıza kalmış elbette. Fakat her sistemin bir esneme payının olduğunu ve bir sistem ne kadar tutarlı olursa olsun bir şekilde içinde yolsuzlukların yapılabileceği hatırda tutulmalıdır. Ayrıca eşitlik ve hakkaniyet birbirinden farklı olgulardır. Eşitliği sağlamak kimi zaman birilerini mağdur etmenin en temkinli yollarından biridir.