HAKKIMIZDA
“Hiçbir kelime bir diğerinin aynısı değildir” düsturuyla çıktık yola. Anlam olarak birbirlerine en yakın kelimelerin bile aralarında kimi zaman çok büyük kimi zaman da nüans farklılıklarının olduğunu keşfettik. Bu detayların önemsiz olduğu ya da bir işe yaramayacağı düşünülebilir. Ama bu düşünce hakikat miyopluğundan kaynaklanan tembel bir bakış açısıdır sadece. Çünkü kelime, medeniyetin diğer adıdır. Ve kelimeleri bilmek medeniyet inşasının en temel kuralıdır.
Dil olmadan düşünce, düşünce olmadan da dilden bahsedilemez. İkisi birbirinin sebep ve sonucudur. Hangisi daha önemlidir bilinemez ama ayrılamaz oluşları birinin yokluğunu diğerinin yok oluşu kılar. Tarih düşünme kabiliyetini kaybetmiş bir insan topluluğu ile bugüne kadar hiç karşılaşmadı. Ama dili olmayan ya da neredeyse dilsiz topluluklar pek çok defa var oldu. Bu toplulukların en büyük eksiği kelimeydi. Şayet kelimeleri olsaydı zaten düşünebileceklerdi. Çünkü dil, yüksek kalibre kelime öbeklerinden başka bir şey değildir. Kelimelere değer veren her düşünce adamının asıl kastettiği şey budur. Ne kadar çok kelime o kadar güçlü düşünce demektir. Ve ne kadar güçlü düşünce o kadar fazla ilerleme ve gelişim anlamına gelir.
Amacımız öncelikle bunu gerçekleştirmek. Kelime bilgisini arttırarak düşün dünyamıza ivme kazandırmak. Bununla beraber gündelik dilimizi zenginleştirerek, kendimizi daha iyi ifade edebilecek ve dolayısıyla daha iyi iletişim kurabilecek bir kıvama ulaşmak. Aynı zamanda kavram kargaşasını yok ederek her kelimeyi ait olduğu yere koymak, sahip olduğu değeri vermek. Bunları yaparken dilden anladığımız şeyin ne olduğunu da açıkça ifade etmek gerekir; bizim için dil, anlamını bildiğimiz ve gündelik olarak zorlanmadığımız kelimelerden oluşan bir iletişim aracıdır. Hal böyleyken kökü her ne olursa olsun dilimize katılan tüm kelimeler bizimdir, bize aittir ve kullanılmaya değerdir.