Farklar Sözlüğü

Orta çağın Güç ve Asalet Sembolleri: Kale vs Şato

10.03.2020

Tabi şimdi dünya değişti. Artık her şey çok farklı. Etrafta ha deyince bir şato görmek mümkün değil. Kimimizin hayatında ilk gördüğü şato Gargamel’inkiydi. Belki de şato kelimesini ondan öğrendik çoğumuz. Eskiden, eskiden dediğim şöyle dört-beş yüzyıl evvel sayıları oldukça fazlaymış. Ve şehir-taşra mimarisinin vazgeçilmezlerinden bir tanesiymiş. Kaleler de aynı şekilde hemen her bölgenin stratejik konumlarında bulunan güven merkezleriymiş. Şimdilerde çoğu, turistik gezi mekanlarından ibaret. Ve tek işlevleri güzel fotoğraflarda arzı endam etmek.

Kale ve şato kimi zaman birbirlerinin yerine kullanılan kelimelerdir. Yerine göre değişse de aralarında ciddi farklar söz konusudur. Öncelikle kale gücün, şato asaletin temsilidir. Kale, düşman saldırılarından korunmak, şato, daha konforlu bir yaşam sürmek için hizmet eder.

Kalenin klasik tanımı şöyledir; düşman gelmesi beklenen yollar üzerinde, stratejik önem taşıyan şehirlerde, geçit ve dar boğazlarda güvenliği sağlamak için yapılan kalın duvarlara ve mazgallara sahip yapılardır. Eş anlamlısı; kermendir. Kale yerine kermen demek de mümkündür. Aralarında herhangi bir fark söz konusu değildir. Şatoya gelince kısaca; Orta çağ Avrupa’sında derebeylerin zevk-u sefa etmek amacıyla inşa ettirdikleri korunaklı fakat şatafatlı, geniş evlerdir. Şato da düşman saldırılarından korunmak amacı gütse de asıl gayesi derebeyinin konfor ve rahatını sağlamaktır. Kalenin ise tek gayesi ülkeyi olası düşman saldırılarından muhafaza etmek.

İki kelimenin kökenleri de farklıdır. Kale kelimesi Arapçadan olduğu şekilde ve anlamda geçmiştir dilimize. Şato ise Fransızca “château” kelimesinde geçmiş, telaffuzu esas alınarak imla edilmiştir.

Kale, savaş dışında merkezi bir öneme sahip değildir. Fakat savaş esnasında tüm ülkenin merkezi yönetim mevkii bile olabilir. Şato ise haddi zatında derebeyinin evi/sarayı olduğu için bir nevi yerel yönetim merkezi statüsündedir. Tüm zirai ve ticari işler buradan yürütülür, anlaşma, toplantı ve görüşmeler buradan yapılırdı. Günümüzün belediye binalarına benzetebiliriz.

Kale, tarih içerisinde hiçbir zaman mesken statüsünde olmamış. Yaşamaya uygun yerler olmadığı ve mimarisi de buna elvermediği için kimse ev olarak kullanmamış. Ama şato sonraki yıllarda asilzadelerin trendi olmayı başarmış. İlk başlarda feodal beylerin meskeniyken, sonradan asillerin de vazgeçilmez ev mimarilerinden bir tanesi olmuş.

Orta çağın monarşiler devridir. Monarşik sistemlerde en üst mevkie sahip olan kral aynı zamanda her şeyin sahibidir. Dolayısıyla tüm görkemi, göz alıcılığı ve devasa boyutlarıyla insanı etkileyen bu yapıların sahipleri asla kendi mülkleri gibi göremezlerdi. Çünkü her şey kralın yed-i kudretinde ve saltanatının gölgesi altında bulunduğu için yine tüm mülkiyet krala ait sayılırdı. Kaleler ise zaten devlet mülküydü.

Kale de şato da sadece Avrupa’da değil, farklı ülkelerde de kullanılan mimari öğelerdi. Örneğin; Osmanlı’da da şatolar inşa edilmişti. Fakat şato yerine onlara hisar denirdi. Ve sadece muhafaza amaçlı kullanılırlardı.

Kale, şatoya nazaran daha eski bir yapıdır. Ve şatoların oluşumunda kalelerin mimari üslupları baza alınmıştır. Hatta genellikle şatolar da şehre hâkim tepeler üzerine inşa edilir, zor durumlarda kale gibi kullanılırlardı.

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.